BOSTANDERESİ MAHALLESİ
  HABERLER
 
LÜTFEN HABERİN ALTINA YORUM YAZMAYI UNUTMAYIN.
KURBAN BAYRAMI'NIZI TEBRİK EDERİZ...
editör tarih 14.11.2010, 14:30 (UTC)
 KURBAN BAYRAMI'NIZI TEBRİK EDERİZ...
İslam alemi olarak bir kurban bayramına daha yetişmenin mutluluğunu yaşıyoruz.Öncelikle sevgili Bostanderesi sakinlerinin ardından da tüm islam aleminin mübarek Kurban Bayramını'ı tebrik ediyoruz.

Tüm dostlarımızın bu mübarek günde dualarını beklediğimizi belirtmek isteriz.

 

''İNSAN OLMAK''
editör tarih 04.11.2010, 15:24 (UTC)
  ''İNSAN OLMAK''
Aklım erdi ereli söylüyorum,canım bedenimde durduğu ve dilim döndüğü sürece de bıkmadan, usanmadan söylemeye devam edeceğim.

''Ben insanım'' demekle insan olunmaz.Soy,sop,para,mal,mülk,milyon dolarlık evler,yüzbinlerce liralık lüks arabalar,binlerce liralık cep telefonları,mevkii,makam,tahsil,kılık kıyafet,yakadaki etiket insan olmanın,insan olarak kabul edilmenin ölçüsü,kriteri olmaz,olamaz.

Herkesin fikrine nezaketle beyan edildiği sürece sonuna kadar saygılıyım ama bana göre insan olmanın olmazsa olmaz ve kesinlikle vazgeçilemez ölçüsü, DÜRÜSTLÜK'tür.Dürüst olmayana insan denemez,denmemelidir.Bir de az dürüst,çok dürüst olmaz,bu son derece komik ve anlamsızdır.Dürüstlük gramla,metreyle ölçülmez.İnsan ya dürüsttür,o zaman insandır,ya da dürüst değildir,o zaman da insan olarak kabul edilemez.Yani ucundan azcık dürüstlük ve dolayısıyle insanlık olmaz.İnsan; öncelikle diğer insanlarla ilişkilerinde insanca davranmak,başkalarının haklarına ve hukuklarına saygılı olmak,saygı,sevgi,hoşgörü,iyiniyet,adalet,eşitlik kavramlarını hiç gözardı etmeden,onların fikirlerini görüşlerini,düşüncelerini kabul etmese bile onlara karşı nezaketli davranmak,incitmemek,kırmamak zorundadır.İnsan olan boynundan kesileceğini bilse asla yalan söylemez,insan satmaz,satılmaz,başkasının kuyusunu kazmaz ve ayağını tettirmeye,kaydırmaya çalışmaz, verdiği sözün arkasında sonuna kadar durur ve her ne koşulda olursa olsun gereğini yerine getirir.Ağzından çıkanla,beyninden ve yüreğinden geçen arasında kesinlikle hiç bir fark bulunmaz,akşam başka,sabah başka,yüze başka,arkadan başka konuşmaz,yani ''karakolda doğru söyleyip, mahkemede şaşmaz.'' Dili bir şey söylerken kafasının arkasında bir gizli plan,proje barındırmaz.Yani ne söylüyorsa,ağzından ne çıkıyorsa o an onu düşünüyordur,onu yapmak istiyordur.
Kendisini diğer insanlardan asla üstün görmez,onların,onurunu,kişiliğini zedelemez, kırmaz,incitmez,başkalarının emeğinde,ekmeğinde,malında,canında,ırzında,namusunda kesinlikle gözü olmaz.Ekmeğinin her zerresine alın terini katar ve emeksiz,havadan,alevere,dalavere ile para kazanma,mal,mülk,makam,mevkii edinme peşinde koşmaz.Hiç bir zaman helal ekmeğine haram karıştırmaz,çoluk çocuğuna haram yedirmez.Tam bir sorumluluk duygusu içerisinde vicdanının sesini dinleyerek,aklın,mantığın emrettiği şekilde, sürekli doğru yolda,doğru amaç ve araçlarla,hep doğruya varabilmek için çaba harcar.Kim haksızlık yaparsa yapsın ,karşı çıkar,kim haklı ise hep ondan yana saf tutar,onun yanında yer alır. Benim kimseye zararım yok mazeretinin arkasına sığınmaz,kolaycılığına kaçmaz,elinden geldiğince darda,zorda olanlara yardımcı olmaya çalışır.Hiç kimsenin dedikodusunu yapmaz,arkasından konuşmaz,eksikliği olanlarla alay etmez,onları toplum içinde küçük düşürmez,insanı arkasından o yokken över,yüceltir,hatası varsa hiç kimsenin olmadığı yerde uygun sözcüklerle yüzüne söyler.Kendisi hata yapmışsa özür dilemesini bir erdem olarak kabul eder,pişmanlığını açıkça dile getirerek özür diler,hatanın doğurduğu sonuçları ortadan kaldırmaya,kalp kırmışsa tamir etmeye gayret sarfeder.Tatlı dili ve güler yüzü bir an bile terketmez,gözardı etmez.Aklının ermediği konularda konuşmaz,ukalalık yapmaz.
Bir de insan sevdim mi tam ciğerden,yürekten,içerlerden bir yerlerden sever,yani sözde değil, özde sever.Sevgisini sonuna kadar sahiplenir,korur,kollar,taşır,bunun için hiç bir karşılık beklemez.
Sözlerimi büyük sanatçı,gönül insanı sevgili MÜJDAT GEZEN'in güzel ve anlamlı bir şiiri ile bitirmek istiyorum.
İlkelerin olacak,seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın,
''Paranın satın alamayacağı bir şey yoktur''
''Herkesin bir fiatı vardır'' gibi sözlere kanmayacaksın
Onurunla,kişiliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın,
Üreteceksin,seveceksin,sevileceksin,
İnançlarının arkasında duracaksın,
Sevgilerin karşılıksız,yardımların gizli olacak,
Seni attan,ottan ayıran özelliğinin farkına varacaksın,
Çünkü sen insansın ve bunu yakaladığın gün
Bembeyaz yaşayacaksın.
İnsan olmanın,insan olarak toplumda kabul ve saygı görmenin ağırlığını,asaletini,onurunu,mutluluğunu,gururunu yaşayın, ve her zaman olduğu gibi sevgilerle ve sevdiklerinizle kalın.

Av.Tevfik DÜNDAR
 

ANKARA'DAKİ ZOR YILLARIM
EDİTÖR tarih 25.10.2010, 14:22 (UTC)
  ANKARA'DAKİ ZOR YILLARIM
42 yıl önce o zaman ayrı yapılan sınavlar sonucu Çapa Eğitim Enstitüsü ile Ankara Hukuk Fakültesini kazanmıştım.Bana kalsa Çapa Eğitim Enstitüsünde okuyacak ve Fransızca öğretmeni olacaktım,çok istiyordum,sınavda da derece yapmıştım.Ama rahmetli babacığım ''bizde herkes öğretmen,sen hukukçu olacaksın marş,marş'' dedi ve parmağıyla Ankara'yı gösterdi.Emir büyük yerden olduğu için itiraz etmeyi bırakın, yorum dahi yapamadan kuzu kuzu Ankara'nın yolunu tuttum ve binbir zahmetle okuduktan sonra rastlantıların da yardımıyla ölmeden okulu bitirdim ve hiç sevemediğim bir mesleği 30 yıl yapmak zorunda kaldım..
Çok katı bir baba disiplini ve en az onun kadar katı Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesindeki yatılı okul disiplininden sonra Ankara'da kendimi önceleri ne olduğunu anlayamadığım için kuşlar gibi özgür hissettim,sırtımdan,omuzlarımdan ağır yükler kalkmış,ayaklarımdan ağır prangalar sökülmüştü,bir başka anlatımla bükelek tutmuş buzoğu gibi kendi halimizde ama masumca k..ç atıp kulak kırptık.Başımızda herkes gibi efil efil kavak yelleri esiyordu,şiirler yazıyor,hiç bir zaman gerçekleşmeyecek hayaller kuruyorduk.Sık sık gazinoya rahmetli Ziye Taşkenti dinlemeye gidiyor,sanat müziğinin doyumsuz eserlerini dinleyerek kendimden geçiyordum..Ama bu o zaman bize güzel gelen renkli yaşantı hiç uzun sürmedi.
Ankara'da Sinop yurdu yoktu,rahmetli babacığım utana sıkıla Sinop milletvekili Hilmi İşgüzar'ı buldu ve yardım istedi.Adam Yozgatlıydı,bana ''seni Yozgat yurduna yerleştireceğim ama Yozgatlıyım,Fakıllı ilçesindenim diyeceksin'' dedi,o gün bu sözlerden sonra babacığımın bana bakışını hiç unutamadım,yalana alışık olmayan ağızlara bu ne kadar ağır bir yük,bnu herkes anlayamaz.Çünkü babam bana hep ''boynundan kesileceğini bilsen doğrudan bir milim bile ayrılmayacaksın,kesip doğrasalar asla yalan söylemeyeceksin,her şeyini yitirsen bile asla onurunu yitirmeyeceksin,çünkü öteki yitirdiklerini yeniden kazanabilirsin ama,onurunu yitirirsen onun hiç bir zaman geri dönüşü olmaz'' diye öğütleyip bunları beynime kazımıştı.Ama bu adam bize yalan söylemeyi şart koşuyordu,yalan söylesek kişiliğimizden ödün verecek,kendimizle ters düşecektik,söylemesek sokaktaydık,kalacak barınacak yer yoktu.Yani kırk katır mı,yoksa kırk satır mı durumuydu.
Adam elimize bir mektup yazdı,bizi yurda yolladı.Yozgat yurdu 90 kişinin aynı odada yattığı,rahmetli Karayusuf ve Ali Efendi dedelerimin keçi ağılından hiç farkı olmayan,pisliğin paçadan aktığı,her türlü kokunun kol gezip kolbastı oynadığı bir yerdi,handı desem daha doğru olur.Bize boş bir ranza verdiler,o zamanın olağanüstü zor ulaşım koşullarında binbir zahmetle saatte 25 km yapan burunlu otobüslerin kirli bagajında Durağandan yatak yorgan getirdik ve yurda yerleştik.Soranlara utana sıkıla yüzüm çükündür pekmezi gibi kızara kızara ''Yozgatlıyım,Fakıllı ilçesindenim ama çok küçükken orada ayrılmışız'' şeklinde yalanlar söylüyordum.Hiç başka şansım yoktu,hiç durulmayacak bir yer olsa da en azından üstümüz kapalı,kuruluydaydık.Hemen karşımızda Atatürk öğrenci yurdu,beş yıldızlı otel gibiydi,hemen oraya başvuru yaptık,güya sıraya girdik.Nasıl sıraysa tam 42 yıldır bir türlü gelemedi,halen umutla bekliyoruz (! )
Aradan üç ay kadar zaman geçti,sorular seyrelmeye başladı hatta tek tük durumuna geçti.Arkadaşlar edindim,yurdun futbol takımına girdim, çünkü en iyi bildiğim iş oydu.Çenemi tutabilsem hemen hemen hiç sorun yoktu fakat alışık olmayan yerde tuman durmazmış,ben de duramadım,çünkü kendi yalanım beni sıkmaya hatta boğmaya başladı,gündüz soran kalmadı ama geceleri rüyamda birileri bana aynı soruyu soruyor ve sıkıştırıyorlardı,kabuslar görmeye başladım,yaşamımın hiç döneminde yalanı hiç bir türlü kabul edemediğim için,en candan bildiğim arkadaşıma bir gün ''ben Yozgatlı değilim,Sinopluyum'' deyiverdim,hay dilimden düşeydi de söylemeyeydim ama bugün olsa hiç tartışmasız yine aynı şeyi yaparım.Ben bunu öğlen sonra 14.00 gibi söyledim,saat 15.00'de kapıya liste astılar ve çıkmam için ihtaryaptılar.Aylardan ocak,Ankaranın kışında kar boran,ayaz bıçak gibi kesiyor,dışarda hiç tanıdığım,sığınacak kimsem yok,beni yatak yorganımla birlikte saat 16.00 olmadan yurdun önüne koydular.Çocuklar gibi saatlerce ağladım,gözyaşlarım yüzümde buz ksildi,dondum,uyuştum..Hiç hatırımdan çıkmaz.
Rahmetli babacığım yanıma geldi,bir başka mektupla Samsun yurduna girdik,4 ay geçmeden oradan da çıkardılar.oradan okulun hemen arkasındaki daha çok doğulu öğrencilerin kaldığı Cebeci yurduna geçici kaydıyla girdim.Fena değildi,yatak da vermişlerdi ,okul zamanı sorun yoktu ama sınav zamanı yatakların sahipleri geliyordu.Çünkü ben idareten duruyordum,kalıcı öğrenciler oda ücretlerini yaz kış yatırıp sınav zamanı geliyorlardı..Bir gecede dört kez yatak değiştirdim,en son yatttığım yerde yatak yoktu,yaklaşık bir hafta kadar tellerin üzerinde yattım.İnsan garip ve sahipsiz olmasın, bizi oradan da şutladılar,okulun karşısındaki Seyhan Palas Oteline yerleştim,Otel sahibi rahmetli Ali abinin iyiniyetiyle indirimli olarak bir süre kaldım ama para yetirmenin olanağı yoktu ve indirim bile bize kaldırım gibi geliyordu,bir öğretmen maaşıyla dört kardeş aynı anda yüksek tahsil yaparsa hesaplar şaşıyor, bu sonuç kaçınılmaz oluyordu.
Farklı okullardan yedi arkadaş Seyranbağları yolunda Güldüren Apartmanının en tepesindeki yedinci katı tuttuk,güleceğimizi zannettik ama bir türlü gülemedik,Bir öğlen vakti geldiğimde bana kapıyı belinden yukarısı üryan bir kadın açtı,meğer arkadaşlardan bazıları eve misafir (!) getirmişler,oradan nasıl kaçacağımı bilemedim.Sonra babacığım yine geldi,onun da çilesi bir türlü bitmedi beni Ankaraya yolladığına bin pişman olnuştu ama atı alan Cebeci'yi geçmiş,Dikimevi'ne gelmişti.Bana şöyle dedi '' oğlum buraya herkes sığdı,demek ki bize yer kalmadı,hadi dönüyoruz'' dedi,Durağan'a döndük.Devam zorunluluğu olmadığından sınav zamanları gidip Ankara Hergele meydanındaki ucuz sözüm ona otellerde kalarak ve rastlantılar sonucu ölmeyerek on bin bir eziyetle okulu bitirdik.
' 'Rastlantılar sonucu ölmeyerek'' demek ne demek onu bu yazının devamı olacak olan bir dahaki yazımda anlatacağım. Yaşadıklarım bunlarla kalsa öpüp başıma koyacaktım ama ne gezer,lütfen biraz sabredin ve devamı için perşembe gününü bekleyin.Amacım sizi meraklandırmak değil,yazı çok uzadı, ama macera otuz iki kısım tekmili birden devam ediyor,lütfen beni izlemeye devam edin.
Sevgilerle ve sevdiklerinizle kalın.
Av.Tevfik DÜNDAR
 

KEŞKEKTEN ÖNCE ÖĞRENCİ
FAHRİ ÇELİKTEN tarih 23.10.2010, 12:19 (UTC)
  Hemen hemen hepimiz bir öğrencilik dönemi geçirmişizdir.Kimimizin hatırında su yüzeyindeki bir yazı kadar,kimimizin hatırında ise bir anıt gibi durar.Ama ne olursa olsun herkesin hatırında bu dönem yer etmiştir.En çok da hatırlanan karne döneminde anne ve babanın sevinçli halleri ve hediyelerdir.Kimisi bisiklet,kimisi bir kitap,kimisi de sıcak bir tebessüm vermiştir çocuğuna.
Bir de bir kısmımızın sabırla ve azimle kazandığı üniversite hayatı vardır.Hepimizin aklında kalan belkide en güzel sahne ;sonuç belgesini alıp KAZANDINIZ ibaresini görmektir.Hele bir de kayıtlara giderkenki ruh haliniz yok mu,anlatmakla bitmez.Kocs bir 12 yılın yorgunluğunu bir anda üzerinizden silkip atıverirsiniz.Ve 12 yıl sonraki birikimin yemenin tadını çıkarırsınız.
Bu meyvenin ne kadar acı olduğunu ancak prof.un kitap almanızı istediği zaman,kiracının kira parasını,TEDAŞ'ın elektrik parasını,İSKİ'nin su parasını istediği zaman anlarsınız.Tabii siz bu meyveye alışkın değilsiniz ve hazırlıksızsınız.Tıpkı kışa yazlıklarınızla yakalanmanız gibi.Bu halinizle doğal olarak hasta olacaksınızdır.Ve hiçbir sağlık güvenceniz olmayarak.
Sevgili kardeşlerim;karnesiyle övündüğümüz,sınavı kazandığında falan ilden falan kişi Türkiye derecesi yaptı diye göğsümüzü kabarttığımız o gelecek abideleri bugün içler acısı bulunmaktalar.Gitmedikleri dernek bırakmayan,her gün siteden burs duyurusu verilecektir diye bekleyen biz üniversiteli gençler;derneklerden,başka başka sivil toplum kuruluşlarından yardım eli bekliyoruz.Büyük bir hevesle geldiğimiz üniversite hayatı kabus olmaktan işte o zaman çıkacaktır.Atatürk'ün deyimiyle"Çağdaş medeniyetler düzeyine"o zaman yükselinecektir.Artık biz üniversiteli gençler dernek sitelerinde,afişlerinde"KEŞKEĞE DAVET VAR'dan önce ÖĞRENCİYE BURS VERİLİR" ibaresini görmeyi arzuluyoruz.Pazar yerlerinde nutuk atmaktan,TV programlarında boy gösterisi yapmaktan bir öğrencinin elinden tutmak daha eftaldir.Şimdi bugüne kadar başaramadığımız bu işi bundan sonra başarmaya söz verip "KEŞKEKTEN ÖNCE EĞİTİM,ÖĞRENCİ "sloganıyla harekete geçmeye hazır mıyız?Bir Sinoplu edasıyla tüm Sinoplu kardeşlerimi Sinoplu öğrencilerimize sahip çıkmaya davet ediyorum.Çünkü biz Sinop'u ve Sinoplu'yu çok seviyer ve onlara çok güveniyoruz.

FAHRİ ÇELİKTEN
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENLİĞİ
 

AVUKATIMIZDAN DESTEK...
editör tarih 18.10.2010, 14:53 (UTC)
 AVUKATIMIZDAN DESTEK...
Durağan'ımızın yetiştirdiği çok değerli avukatımız Sayın Tevfik Dündar sitemizi ziyaret ederek bizleri çok mutlu etti. Siz değerli ziyaretçilerimize Tevfik beyin köşe yazıları ile bundan böyle aramızda olacağını duyurmak isterim. şimdi avukatımızın sitemize ulaştırdığı metni aynen paylaşıyorum:

(Avukat Tevfik Dündar)
"Sevgili kardeşim DURMUŞ ÇELİKTEN'i; bu güne kadar Devlet hizmetinden hemen hemen hiç yararlanamamış ve tam bir mahrumiyet bölgesi durumundaki köyünün kötü kaderini,içler acısı durumunu değiştirebilmek için ortaya koyduğu insani çabalarını,uğraşlarını saygıyla karşıladığımı,kendisini içtenlikle takdir ettiğimi,yürekten desteklediğimi ve ona elimden gelen her türlü yardımı yapacağımı belirtmek istiyorum.Onu ve onun gibi genç kardeşlerimi, aydınlık geleceğimizin kararlı,inançlı,sarsılmaz mimarları olarak görüyor ve hepsine çok güveniyorum.Allah emeklerini zayii etmesin,utandırmasın.Güzel günlerde,mutluluklarda buluşabilmek dileklerimle..Sevgilerle ve sevdiklerinizle kalın. "
Avukatımızın göstermiş olduğu ilgisine teşekkür ediyor ve aramıza HOŞGELDİNİZ diyorum.
 

YOK MU ELİNDEN TUTACAK BİRİLERİ...
editör tarih 18.10.2010, 14:52 (UTC)
 YOK MU ELİNDEN TUTACAK BİRİLERİ...

Fahri ÇELİKTEN; Durağan Emirtolu Köyü Bostanderesi mahallesi sakinlerinden.

2010 Üniversiteye giriş sınavında Boyabat'ta ham puan birincisi oldu ve İstanbul Marmara Üniversitesini kazandı.
Babası iki kez ameliyat geçirdi çalışamıyor.İşte bu yüzden aile maddi sıkıntılar içersinde adeta kıvranıyor.Fahri ise İstanbul gibi büyük bir şehirde üniversite okumanın ve üniversiteyi kazanmanın tadını çıkaramıyor.Çünkü üniversitenin başlaması ile birlikte Fahri'nin de maddi sıkıntıları başlamış bulunuyor.İşte bu yüzden Fahri üniversiteyi bırakma durumuna geldiğini belirtiyor.
Bizde buradan sesleniyoruz tüm duyarlı vatandaşlarımıza "Yok Mu Fahri'in Elinden Tutacak Birileri". Duyarsız kalmayalım gençliğimize sahip çıkalım.Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimize sahip çıkalım da onlar da kendilerinden sonrakilere sahip çıksınlar.

FAHRİ'YE YARDIM ETMEK İSTEYEN VATANDAŞLARIMIZ:
0534 876 45 02
BİLGİ ALABİLİRLER...
 

<- Geri  1 ...  8  9  10 11  12  13  14 ... 19Devam -> 
 
  Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı!

www.bostanderesimahallesi57.tr.ggwww.bostanderesimahallesi57.tr.gg

 
 
KARADENİZ'İN YENİ DOĞAN GÜNEŞİ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol