BOSTANDERESİ MAHALLESİ
  HADİS UYDURMACILIĞI
 

DİNE SOKULAN İLAVELERİN, HADİSLERİN 
                                           
UYDURULMA SEBEPLERİ


               1) DİNİ BOZMAK, DEJENERE ETMEK İÇİN UYDURMALAR

Din düşmanları dinimizi yaşanmaz bir şekle sokmak, dini saçma gösterip yıpratmak için birçok hadis uydurmuşlardır. Daha sonra kendileri ve kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yıkma uğraşlarında bu hadisleri kullanmışlardır. İslam'a 
olan inançsızlıklarını, kin ve nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görüntüsünde halkın arasına karışan birçok mü-
nafık, her şeyden önce İslam inancını bozmayı ve Müslümanların kalplerindeki inançlarına şüphe ve tereddütler sokmayı 
başlıca amaç edinmişlerdi. Bu amaçla akla hayale sığmayan, kafaları bulandıracak, Peygamber’in söylemesine imkan olma-
yan onbinlerce uydurmayı hadis adı altında Peygamber’e fatura ettiler. Kuran’daki ayetler, daha Peygamber’imiz sağken münafıkların nasıl Müslümanlar’ın arasına karıştığını göstermektedir.

Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu deh-
şetli açıklamayı yapar:
“Siz beni öldürüyorsunuz ama, ben dininizde helali haram, haramı helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 
6000 küsür Kuran ayeti olduğunu düşünürsek sırf bir kişinin 4000 hadis uydurabilmesinin açacağı dehşetli tahribi anlayabi-
liriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin Ukeşa ve Muhammed bin Temim’in Hz. Peygamber hakkında 10.000’den 
fazla hadis uydurdukları söylenir [İbni Hacer, Lisanu’l Mizan]. Zehebi, Ahmed bin Abdullah’ın binlerce hadisi hadis imamla-
rına dayandırarak uydurduğunu, Enes bin Malik’in hizmetçisi olduğunu iddia eden Dinar Ebu Mikyes’in de Enes bin Mal-
ik’ten duyduğunu söylediği uydurma dolu bir sayfayı naklettiğini anlatır (Zehebi, Mizan). Hadisçilerin kitapları dini bozmak 
için kasıtlı yapılan uydurmaların itiraşarıyla doludur. Bu uydurmaların varlığı bellidir. Ama kim bu uydurmaların bugün meş-
hur olan hadis kitaplarına karışmadığını neye dayanarak garanti edecektir? Kuran’da geçen, Peygamber yaşarken var ol-
an münafıkları, bundan sonra iki yüz yıl boyunca çıkan münafıkları kim nasıl teşhis etmiştir de onların uydurduğu hadisler-
den kitaplarını korumuştur?



               2) SİYASİ AYRILIKLARDAN DOLAYI UYDURMALAR

Peygamberimiz’in vefatı üzerinden 40 yıl bile geçmeden Hz. Ali ve Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dön-
emden itibaren İslam alemi geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılıkların içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan top-
lumlarsa birçok alanda çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi fırkalarını destekleyen hadisler uydurmuşlar, kendi siyasal hareketlerine inanmayı Allah’ın bir farzı olarak sunmuşlardır.Bu arada kendi liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine sokmuşlardır. Halili’de, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis uydurduğu ve Hz. Ali’-
nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır (Halili, el-İrşad). Bu sayı, Kuran’daki ayet sayısının 50 katı kadardır. Şiilikten ayrıl-
an bir kimse Şiileri kastederek “Allah onların canını alsın, nice hadisleri değiştirdiler” demiştir (Müslim, Sahihi Müslim)
Hz. Ebubekir’i Hz. Ali’ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin bir şartı gören Sunni görüşle, Hz. Ali’yi üstün saymayı imanın şartına dönüştüren Şii görüş ve onların asırlar süren Kuran dışındakilerle vakit kaybetmekten ibaret olan boş çekişmeleri, 
bu maddeye güzel bir örnek teşkil etmektedir. İslam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde bulunduranlar dini, halkı isteklerine 
göre şekillendirmek için kullandılar. Bu kullanımlarında dini de kendi görüşleri ve menfaatleri doğrultusunda şekillendire-
rek, dine eklemeler ve çıkarmalar yaptılar. 



               3) DİNİ EKSİK ZANNEDİP, KENDİNCE DİNİ KURTARANLARIN UYDURMALARI

Dindar olarak tanınan birçok gözde(!) Müslümanın durumu Yahya bin Said’in: “Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir 
şeyde yalancı görmedik.”
sözünde en güzel ifadesini bulmuştur.Bu gerçeği itiraf edenlerden biri de en güvenilir olduğu iddia 
edilen iki hadis kitabından birinin yazarı olan Müslim’dir. Müslim, Ebu Zennat’dan şunu nakleder: “Medine’de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama hadisleri alınmazdı” (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 13). Görüldüğü gibi birçok sözde dindarın hadis uydurduğu hadisçilerin bile malumudur. Kendi görüşlerini çok değerli bulan bu tipler, dine kendi gör-
üşlerini kattıklarında çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet ettiklerini sanıyorlardı. Örneğin Kuran’da olmayan har-
emlik selamlığı dine sokanlar belki de kadınla erkeği ayırarak zinayı, yozlaşmayı kendilerince önlemek istediler. Oysa Al-
lah’ın kendilerinden daha iyi düşündüğünü, Allah’ın unutkan olmadığını ve gerekseydi Kuran’da gerekli konularda açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi. Allah’ın açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak, ilkel bir düşün-
me tarzıdır ve acı son da ortadadır. 

14. Bölüm’de hadis dışında şahsi görüşlerin rey, içtihad adı altında nasıl dinselleştirildiğini göreceğiz. Dini şahsi reylerine muhtaç görüp, sözde dine yardım edenleri, Allah’ın serbest bıraktığı konuları açıklayarak din gibi sunanları da, dini eksik zannedip din kurtaranlar sınıfına sokabiliriz.



               4) DİNİ SEVDİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Bu madde kısmen 3. maddeye benzemektedir, bu maddedeki tipler de dini kurtaracağını zannedenlerden, Allah’ın dini kur-
tardığından habersiz olanlardan oluşur. Bu tiplerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri sevimli göstermek gibi kaygılar-
dır. Bu popülist kaygı Allah’ın indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlarla karışmasına yol açmıştır. Bu tipler ara-
sında Ebu İsmet Nuh gibi Kuran’ın her suresinin faziletleri hakkında hadis uyduranlar da vardır. Peygamberimizi yüceltmek 
için Peygamber’in üstünlüklerine dair hadisler üretenler mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle söyle-
dikleri aktarılır: “Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık, bilakis bunu Peygamber’in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.” [İbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görme-
mişler, hatta bu korkunç fiillerinde belki de sevap ummuşlardır.
“Biz Peygamber lehinde yalan söylüyor ve şeriatını takvi-
ye ediyoruz”
(İbnul Cevzi, K. Mevzuat)
. Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah’ın Kuran’ını eksik görmekle, bir de üstüne ha-
dis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlık şampiyonluğunu da kimseye bırakmamışlardır. 

Aşırı dindar tanınan kimseler bu özellikleriyle din namına en tehlikeli sınışardan biri haline gelmişlerdir. Zira onlar halkın 
sevip güvendiği, sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiği kimselerdi. Onların hadis olarak tanıttığı söz, daha 
rahat kabul görüyor ve itiraza uğramıyordu. Böylece saf İslam, Kuran’ın ruhundan daha çok uzaklaştı ve oluşan yeni yapı 
tüm katkılarıyla katıksız İslam sanıldı.



               5) MEZHEPLERİNİ, FİKİRLERİNİ DOĞRU ÇIKARMAK İÇİN UYDURANLAR

Saf vahiy olan Kuran’a dayalı bir İslam modelinden uzaklaşılıp, insan sözlerinin Allah’ın hükmü olarak takdim edildiği, ha-
dise dayalı gelenekçi bir modelin kuvvetlendiği ortamda, insanlar dini farklı farklı anlamaya başlamışlardı. Bu tablo İslam’ı 
anlama ve yaşamada birbirleriyle uzlaşmayan, dini konularda ayrılığa düşen farklı düşüncelerin, kamplaşmaların, mezhep-
lerin doğmasına sebep oldu. İnsanlar Kuran savunuculuğundan uzaklaşıp mezhep savunuculuğuna başladılar. Bunu yapar-
ken de kendi düşüncelerinin haklılığını ispat edip halkı etkileyebilmek, kendi mezheplerine çekebilmek için Hz. Peygamber
’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler. Hanefi 
mensuplarının bu şekildeki uydurmasını görebiliriz:
“Ümmetimde imam Şafii adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O ümme-
time şeytandan daha zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek bir kimse gelecektir ki, o üm-
metimin ışığıdır”
(İbnu Arrak, Tenzihus Şeria, 2. cilt, sayfa 14)
. Bu arada Şafii taraftarları da boş durmaz ve kendi imamları-
nı kurtaracak hadis uydururlar: “Kureyş alimi (İmamı Şafii) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktır.” Maliki mezhebi taraftarları hiç durur mu, onlar da kendi hadislerini açıklarlar:
“ İlim talebi için bir gün gelecek develerin boyunları vurula-
cak (yani uzun seyahatlere girişilecek) da Medine aliminden (İmamı Malik) daha alim birisi olmayacak.” 

Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasıl hadis uydurduğu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muhriz’e dayandırılarak anlatılır:
“Kaderiyecilerden kesinlikle bir şey rivayet etmeyiniz, vallahi biz insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı umardık. Ben bu suretle Kaderiye mezhebi-
ne dört bin kişi kattım.”
(Er Cerhu Ve’l Tadi’l, 1. cilt, sf. 32)



               6) ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR

Daha evvel de değindiğimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk başlamasında özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve işkenceleri önemli yer tutar. İlk hadis toplayan kişi olduğu iddia edilen Ez Zuhri’nin şu sözü bunun delilidir: “Biz hadisi yaz-
maktan hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamları) bizi buna zorladılar.”
Zorlama altında yapı-
lan toplamalarda hadislerin mevcut yönetimin hoşuna gidenleri, mevcut yönetimin iktidar, kültür, gelenek, tarih anlayışını
destekleyenleri toplanmış, buna aykırı olanlar elenmiştir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiğinden, birçok hadis kelime oyunlarıyla geleneği hükümleştirme yolunda kullanılmıştır. Örneğin Peygamber’in kendi şahsi tercihi olarak yaptığı 
bir fiil anlatılırken; “Peygamber buyurdu ki”, “Peygamber emretti ki” tarzında, Peygamber’in muradı olmayacak bir tarzda kullanılmıştır. Tüm bu uydurma ve anlam kaydırmaları ise hiç şüphesiz hakim olan sınıfın, hadis toplama için zorlama yapan sınıfın görüşleri doğrultusunda olmuştur. Zorlama altında dine sokulan uydurmalar, sırf Emevi ve daha sonra Abbasi dönem-
leriyle sınırlı değildir. Bu dönemde çoğunlukla hadis uydurma yoluyla dine sokulan ilaveler, daha sonra halifelerin, valiler-
in zorlamasıyla fetva, içtihad adı altında kendini gösterir. Osmanlı döneminde halifeliğin, padişahlık gibi babadan oğula ge-
çebileceği, devletin yararı için padişahların günahsız öz kardeşlerini bile öldürtebileceği şeklindeki görüş, içtihad ve fetva-
lar hep zorlama altında gerçekleşmiştir ve bunlar, mevcut iktidarların güçlerini devam ettirmek için dini yozlaştırmayı bile umursamadıklarını gösterir. Unutmayın ki, tüm bu fetvalar şeyhülislam etiketini görenin önemli birisi sanacağı, mevcut yön-
etimin atadığı ve maaşa bağladığı kişiler tarafından verilmiştir.



               7) MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Hadis toplayan gezginler ticaret düşüncesiyle hadis toplamaya başlamışlardı. Örneğin Yakub bin İbrahim’in ancak 1 dinar karşılığı hadis rivayet etmeyi kabul ettiği söylenir. Ebu Naym El-Fadl da naklettiği her hadis için ücret talep ediyordu. On-
un talebelerinden Ali bin Cafer der ki:
“Ebu Naym El Fadl’dan hadis yazardık, buna karşılık bizden kıymetli dirhemler alır-
dı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler bulunursa üste para alırdı.”
Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın tavsiyesinde bul-
unduktan sonra Umera bin Hafsa’nın zengin olduğunu ve yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin alınabileceğini söy-
leyen Şube bin Haccac’a Ali bin Asım şöyle karşılık vermiştir: “Yalan söyleyen nice zengin gördük” (El Kifaye, sayfa 155)

Müşterilerinin isteği üzerine sipariş olarak hadis üretenler de vardır. Birçok tüccar sattıkları mallara karşı halkın ilgisini artırabilmek için ilgili malların yararlarını anlatan hadisleri, para karşılığında hadis simsarlarına uydurtmuşlardır. Örneğin koku satıcılarının güzel koku kullanmanın faziletleri hakkında uydurttukları hadisler buna örnektir. Şube bin Haccac’ın ifa-
de ettiği gibi 1 kuruş karşılığında 70 hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularına birer örnektirler.
 



               8) MANEVİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Peygamberimiz’in vefatından ve dört halife devrinden sonra hikayeci-kıssacı denilen bazı kimseler, cami ve mescitlerde ot-
urmayı ve çevrelerinde halka oluşturan cemaate vaaz ve öğütte bulunmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Aslında bu kimse-
leri vaaz ve öğütten ziyade, halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve şöhret ilgilendiriyordu. Vaazlarını, kendile-
rini bu amaca götürecek bir şekilde hazırlıyorlardı. Bunlar şöhrete giden yolun, halkın nazarında önemli bir müessese olan dinin, dini duyguların tahrik edilmesinden geçtiğini bildikleri için, onları coşturacak şekilde vaaz ediyorlar, dramatik konuş-
malarla halkı ağlatmaya gayret ediyorlardı. Bunun için Peygamber’imizin adına düzenledikleri garip hikayelerle konuşma-
larını süsleyerek, halkı etkileme ve inandırma uğraşı içindeydiler. Halkı en çok etki altında bırakan konuşmaların başında cennet, cehennem tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hakkında gerekli olan her şey Kuran’da anlatılmasına rağmen 
bu hikayeci-kıssacı kesim halkı daha çok hüzünlendirmek, şaşırtmak ve coşturmak için uydurma hadislerde buldukları zen-
gin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandılar. Bu kesimin mesleki başarısı bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çı-
kan iç sızlatıcı tabloda belki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm’ün dilini burnu-
nun ucuna dokundurabilen herkesin cehenneme girmeyeceğinin garanti olmasını söylemesi üzerine, vaaz ettiği cemaatin bu-
nu denemeye başlamasıdır.

İbnul Cevzi, bu tipleri şöyle anlatır:
“Bunlar arasında suratlarını her çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazanarak, kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş takva dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğ-
erleri istediği an gözyaşı dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olmadığı biçimde, samimiyetsiz hi-
kayelerini abartılı jestlerle nakletmekte, kürsüyü yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar.”
(İbnul 
Cevzi, el-Kussas vel Müzekkirin, sayfa 93)
Etrafımızı biraz incelersek, İbnul Cevzi’nin tespit ettiği uydurmaların kökenler-
inden biri olan bu insan tiplerine tabi olanların, uydurukçu köklerine ne kadar benzediğini görürüz. Sahte gözyaşı, salya, sü-
mük, kürsü yumruklamalı, abartılı jestli tipler hepimize İbnul Cevzi’nin geçmişte tarif ettiği bu kıssacıları çağrıştıracaktır.

Uydurmacılardan öylesi görülmüştür ki Cafer bin Nastur Ferab 320 yaşında olduğunu, Peygamber’i gördüğünü ve Peygam-
ber’in duası sayesinde bu kadar yaşadığını söylemiştir. Reten’in durumu da buna benzerdir. Hicri 4. ve hicri 8. asırda yaşa-
yan bu adamlar sahabe olduklarını iddia etmişler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabı yazmış ve etrafına bayağı 
adam da toplamıştır. 



               9) GELENEK, GÖRENEKLERİ DİNSELLEŞTİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Kuran, insan hayatındaki belli davranışlara yön vermiş, açıklamadığı birçok konuyu ise insanların reyine, seçimine bırak-
mıştır. İnsanlar, serbest oldukları bu konularda, kendi gelenek, görenek ve dünya anlayışları çerçevesinde davranırlar. Ör-
neğin Kuran yemeği elle mi, çatalla mı, çubuklarla mı yememiz gerektiği konusunda bir açıklama yapmaz. Erkek ve kadın kıyafetinin sarık, cübbe mi olacağı, kravat, gömlek mi olacağı, yoksa kimono mu olması gerektiği konusunda Kuran’da bir 
izah yoktur. Açıklanmayan konularda tercihimizde serbest olduğumuza göre, Kuran’a göre biz yemekte veya kıyafette bu 
şıklardan herhangi birini seçebiliriz demektir. Herhangi bir seçimde fazladan günah veya sevap olacağını söylemek ise Kur-
an’la çelişir. Emevi ve Abbasi döneminde Kuran’ın İslamına eklemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve göreneklerin kutsal
damgası altında Kuran’ın İslamına karıştırılmasıyla oldu. Kuran’ın başı sonu belliydi ve Kuran’da bu gelenek ve görenekle-
ri tavsiye eden hiçbir izah yoktu. Öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve Kuran’da geçmeyen bir sünnet anlayışıyla; Kuran’
ın özgür bıraktığı bu konuları da dinselleştirip, kutsallaştırmaktı. Arapların-Emevilerin ırkçı, kavmiyetçi anlayışıyla, Arap di-
linden, o dönemin kıyafetlerine, yemek menüsünden, tuvaleti yapış biçimine kadar birçok hareket sünnet adı altında böyle-
ce dine sokuldu.



               10) DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN 
UYDURMALAR

Bu uydurmaları taşıyanları iki bölüme ayırabiliriz: Birinci bölüm, İslam’ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi a-
sıl inancına benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlardır. İkinci bölüm ise İslam’a geçmelerine rağmen kendi 
eski dini, örfi alışkanlıklarını üzerlerinden atamadıkları için, bunları dinimize taşıyanlardır. Yahudiler’in kıssaları, Hıristiyan
hikayeleri, Putperest adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri hep dinimizin içine hadis veya içtihad olarak
girmiştir. Hacim olarak bakarsak, İsrailiyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağında birinci, Mesihhiyat denen Hıris-
tiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar diğer dinlerde daha evvel kök saldıklarından dinimize de daha rahat geçmişlerdir. Biz
sadece İsrailiyat ve Mesihhiyata değineceğiz.

Dinimize İsrailiyat’ı taşıyan kişilerin en önemlileri Kab el Ahbar, Vehb bin Münebbih, Abdullah bin Selam’dır. 12. Bölümde bazı önemli hadis uydurucularına değinirken bunlara da değineceğimiz için 12. bölümü okuyup İsrailiyatın kaynaklarının ne kadar güvenilir olduğunu görebilirsiniz. Müslümanlarsa bu aktarımları Kuran ayetlerinin yanında hikaye etmekte bir zarar görmediler. İşte bu, hadislerin çoğalma kaynaklarından biriydi. Bugünkü tefsir kitapları başta olmak üzere, birçok hadis kitabında bu kimseler kaynaklı yüzlerce uydurmaya rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin Münebbih’ten rivayet edilen İsrailiyat menşeli hadis denen uydurma şöyledir: “Beytul Makdis’in halkı Allah’ın komşuları-
dır. Komşularına azap etmemek Allah’ın üzerine haktır. Beytul Makdis’e gömülen kabir imtihanından ve darlığından kurtu-
lur.” Kurtubi’nin tefsirinde de geçen Kab el Ahbar kaynaklı bir uydurma ise şöyledir:
“Allah Teala kendisini yarattığında 
Arş dedi ki: Allah benden daha büyük bir mahluk yaratmadı. Ve böbürlenerek sallandı. Allah ona öyle bir yılan doladı ki o 
yılanın yetmiş bin kanadı vardı. Her bir kanadında yetmiş bin tüy vardı. Her bir tüyde yetmiş bin surat vardı. Her bir surat-
ta yetmiş bin ağız vardı. Her bir ağızda yetmiş bin dil vardı. Her gün onun ağızları yağmur damlaları, ağaç yaprakları, kum
 ve çakıl taneleri, dünyanın günleri ve tüm meleklerin sayısı kadar tespih eder. Yılan arşın üzerine dürülür ve arş onun an-
cak yarısına uzanabilir. İşte o zaman arş alçak gönüllü olmaya başlar.”


Mesihhiyat; yani Hıristiyan uydurma hikayelerinin dinimize sokulmasının kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc’i gösterebiliriz. Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve cehennem Mesihhiyat uydur-
malarının en çok olduğu alanlardır.

Gelenekçi İslamcılar sırf Kuran’dan dinini anlayan Müslümanlar’a çok kızdıkları gibi, yabancı İslam araştırmacılarının da hadislerin güvenilmezliğini ortaya koymalarına çok kızmaktadırlar. Bu araştırmacıların niyeti ne olursa olsun bizi ilgilendi-
ren onların ortaya koyduklarının bilimsel değeridir. Müslüman toplumlarda mevcut olmayan özgür ortama sahip olan bu ki-
şilerin hem ciddi, hem de düşünülmesi gereken hususları ortaya koydukları bir gerçektir. Onların çalışmalarına objektif bir 
şekilde yaklaşmalı, hatalarını göstermeli ve ortaya koydukları doğru hususlardan yararlanmalıyız. Bu araştırmacılardan öz-
ellikle Goldziher’in, Schacht’ın Van Kremer’in, Sprenger’in ve Dozi’nin kitaplarında herkesin yararlanabileceği birçok nok-
ta olduğu kanaatindeyiz. Bunların en ünlüsü Goldziher şöyle der: 
“Rabbanilerin (Musevi, Hıristiyan din adamları) sözleri, 
uydurma İncil’lerden alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind kökenli deyişler ve daha niceleri hadis kanalıyla İslam’a girmiştir. Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline gelmiştir. Yine dini kıssalardan 
büyük bir bölümü İslama sızmıştır. Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek bu ikinciden bü-
yük bölümünün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu görürüz.”
(Goldziher, El Aqide veş şeria, sayfa 42-43)
 



                                                                       Uydurulan Din ve Kuran'daki Din - Kuran Araştırmalar Grubu -

 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!

www.bostanderesimahallesi57.tr.ggwww.bostanderesimahallesi57.tr.gg

 
 
KARADENİZ'İN YENİ DOĞAN GÜNEŞİ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol